Kavurma Tarifi
KUZU ETLİ KAVURMA TARİFİ
500 gr kuzu koldan kuşbaşı
50 gr tereyağı
karabiber
kaya tuzu
- kuzu etini bir gece dinlendirin.
- Dinlenen kuzu etini teryağında kavurmaya başlayın.
- Tuzunu ve karabiberini ekleyin.
- Kısık ateşte kendi halinde 1 saat kadar kavurup bulgur pilavı ile servis edin.
- Dilerseniz soğan ve lavas ekmeği ile de servis edebilirsiniz.
Kavurma
Türklerde toylar ve düğünler, yemeklerin piştikleri ve yendikleri şenlikler idiler. Yemeksiz toy ve düğün düşünülemezdi. Türklerde toy geleneği çok eski ve köklü idi. Fakat, daha çok içtimaî bir hadise ve dayanışmadır. Ayrıca "Türklerin aile ve devlet düzeni" ile ilgilidir. Türklerin toy ve düğünleri içine, daha birçok içtimai meseleler girer: Orun ve ülüş ile ilgili toylar, av eğlenceleri ve toyları, yılbaşı ve saya bayramları gibi toylar, dilek ve hacet toyları, ad verme toyları, akın dönüşleri ve tutsaklıktan kurtuluş için verilen toylar, düğün ve evlenme toyları, karşılama ve uğurlama toyları, bağlılık, and verme ve öç alma yeminleri ile ilgili toylar, beşik kertme ve nişan törenleri, ölü aşları, gibi şenliklerin hepsi yemekle ilgili toplantılar idiler. Bununla beraber, Türklerin "kışlık kavurma" ihtiyaçlarını, büyük "sürek avları" yolu ile elde ederlerdi.
KAVURMA:
Eski Türklerde kavurmak, daha çok buğdayı kavurup, kavut yapmak için söylenen bir deyimdir. Fakat bu sözün manâsı, bilhassa Batı Türkleri arasında-, biraz daha genişlemiş ve artık, "et kavurması" için de, söylenmeğe başlanmıştı. Kavurma işi ve sözü, Türklerde büyük bir önem taşıyordu.
"Kışlık kavurma" ihtiyacını Türkler, kendi sürülerinden değil; "av etleri" ile sağlıyorlardı. Bu sebeple güzün yapılan, büyük "sürek avları" üzerinde de, ayrıca ve önemle durmak gereklidir. Bizim bugünkü kavurmak sözümüz, eski Türkler tarafından, kagurmak, kavurmak, kogurmak veyahut da kavurmak şeklinde söyleniyordu. Bunlar daha çok, ağız ayrılıklarına göre söylenmiş olan ayrı söyleyişler idiler. Çeşitli Türk kesimlerinin, söyleyiş ayrılıkları üzerinde dikkatle duran Kaşgarlı Mahmud, kavurmanın her türlü söylenişleri üzerinde durmuştu. Fakat hangi Türklerin kagurma veya kavurma dedikleri üzerinde, hiçbir açıklamada bulunmamıştı: "Kagurmak" her halde kavurmanın en eski ve en orijinal bir şekli idi. Bu büyük Türk kavurma fiilini, kagurur, kagurmak şeklinde veriyordu. Fakat örneğini, "Ol tang kugurdı", yani, "O, ekin veya buğday kavurdu", şeklinde açıklıyordu
Aslında Uygurlar da kavurma yerine, kagurmak diyorlardı. Uygurların eski ilâç reçetelerine göre, şöyle bir örnek de sunabiliriz: "Kimtung burunta kan önser, ol kanıg saçka kagursun, sokzun, humnta ürsün" Bu çok eski Uygur ilâç reçetesindeki bu sözler ile manâlar, bugünkü Türkçemizle pek fazla bir ayrılık göstermektedirler. Bu reçetenin bugünkü Türkçemize göre mânâsı şudur: "Her kimin ki burnunda kan çıkar veya görülürse, o kanı alıp sacda kavursun, doğsun ve burnuna sürsün".
"Sac üzerinde kavurma": Yukarıdaki Uygur reçetesinde de görüldüğü gibi bu, Türkler tarafından çok kullanılan bir pişirme geleneği idi. Sac üzerinde kebaplar da yapılırdı. Japonya'nın bazı büyük otellerinin terasları üzerinde, sac üzerinde kavrulan, kebap restoranları bile vardır. "Moğol kebabı" yemek isteyenler, bu restoranlara giderler. Sac üzerinde pişen kebaptan, kendi tabaklarına alıp yerler. Moğol kebaplarında, -biraz da Çin tesiri ile-, salça daha çok kullanılıyordu. Görüşümüze göre, eskiden Moğollar da kebabı, herhalde Türkler gibi sâde ve et olarak yiyorlardı. "Kamırmak ve kagurmak" söyleyişlerinin her ikisi de eski Türklerde görülüyordu. Örnek olarak Kaşgarlı Mahmud, kanurdı ve kagurdı sözlerini, aynı örnekler içinde ve yanyana yazıyordu. Fakat bunları söyleyen ayrı Türk kesimlerinin adları üzerinde durmuyordu. Belki de XI. yüzyıl Batı Türkleri, artık yavaş yavaş kagurmak'tan, kavurma demeye doğru, bir geçiş yapıyorlardı. Yalnız Batı Türklerinde değil; Kutadgu Bilig'de de "(Beni), kanlık kavurdu", yani, "beni ihtiyarlık kavurdu" gibi sözler söyleniyordu. "Susam kavurmak" işi, eski Uygurların ilâç reçetelerinde de görülüyordu. Bu eski reçetelerde de, kagurmak yerine, yine kavurmak deniyordu: "Susam (yani künçiti) kavurup, Lan(?) döğüp, koyun sütü ile karıştırıp, ağrıyan yere yakılırsa...". Buradaki lan sözününün yorumumu yapmak, çok güçtür. Lan, Türklerin Çinceden aldıkları bir çeşit göz hastalığı idi. Reşid Rahmeti Arat bu eski Uygur reçetesini şöyle anlayıp, şöyle tercüme eder. Reçetenin eski Türkçesi ise şöyledir: "Künçitig kavınp, lan sokıp, koyn süti birle katışturup, ağrıg yerke yaksar" (Rah, 1, 138). Bu reçeteden de anlaşılıyor ki Uygur1ar da, kavurmak karşılığı olarak kavırmak diyorlardı. Yalnız eski Türkler, bazan kavramağı da, kavurmak diye anıyorlardı. Bu sebeple yukarıda Kutadgu Bilig'den verdiğimiz örnek, "ihtiyarlık beni kavradı" şeklinde de yorumlanabilirdi.
"Ciğer ve yüreğin kavrulması": Bu söz eski Türklerde, daha çok mecaz ve bir sembol olarak söylenirdi. Az önce verdiğimiz eski bir Türk şiirinde, "öpke yürek kagrulur" sözünün, üzülmek ve yanıp tutuşma karşılığı olarak söylendiğini görmüştük. “Keder ve kaygı ile kavrulmak” da, eski Türk edebiyatında bir mecaz idi. Eski Türkler, "keder" için buşuş ve "kaygı" için de kadgu derlerdi. Bazı Uyg u r kitaplarında, "bıcşuş, kadguka kagurulup", yani, keder, kaygu üe kavrulur", gibi sözler de görülüyordu. Bazen de, kavrulmak ile kederlenmek sözleri, yanyana söyleniyordu: "(Tanrıların) gönülleri kavrulur, ve hüzün ile dolar". Bu güzel sözün eski Türkçesi ise, şöyle idi: "kagrulur tmşanur köngilleri" Görülüyor ki kavrulmak sözü eski Türklerde, her manâsı ile gelişmişti.
KAVURMAÇ :
"Kavurmaç", Anadolu'da olduğu gibi, diğer Türklerde de çok yaygın idi. Zaten çok tanınmış ve çok kullanılan bir Türk eki ile yapılan bu sözün, bütün Türk kültür çevrelerinde yayılmış olması da, normal karşılanmalıdır. XI. yüzyıl Ortaasya Türklerinde bu söz, iki söyleniş ile söyleniyordu: Kogurmaç ve kavurmaç. Kaşgarlı Mahmud bize, bu her iki şekil de veriyordu Yukarıda da belirttiğimiz gibi her iki söz de, Türk kesimlerinde yaygın olarak söyleniyordu. Fakat nedense manâsı, yalnızca, "kavrulmuş Buğday", demek idi. Zamanla bu söz de, bilhassa Batı Türkler in d e, her türlü kavurma çeşidini içine almağa başlamıştı.
ET KAVURMASI
Batı Türkleri, kavurma sözünün mana ve anlayışına bir genişlik vermişlerdi. Kavurma sözü, eskiden yalnızca "buğday kavutu" için söylenirken, Batı Türkleri tarafından kavurma, et için de söylenmeğe başlsuımıştı. Belki, eskiden de böyle idi. Çünkü Mısır'daki Memlûk devletinde artık "kavurma", yalnızca, "yayda kızartılmış et" için, söylenmeğe başlanmıştı. Yine aynı Türk kültür çevresinde, "kebap" karşılığı olarak "kavurdak" da deniyordu. Ancak İbn Mühenna sözlüğünde bunun, her çeşitten bir kebap olduğu da, pek söylenmemektedir. Kırgız Türklerinde ise kavurdak "ince ince dilinmiş ve kızartılmış et" parçaları için söyleniyordu. Görülüyor ki kavurma, Batı Türklerinde daha çok "et kavurması", manasında gelişiyordu. Anadolu da, Mısır'daki Memlûk Devleti ile kuzeydeki kıpçak Türk kültür çevrelerine uyarak, yeni bir gelişme yolu tutmuştu. Bize göre bu konuda Anadolu, çok daha eski olmalı idi. Çünkü Anadolu'da, çok daha geniş Türk kitleleri yerleşmişlerdi.